16 Nisan 2016 Cumartesi

Mavi Kuş *Mustafa Kutlu


        Mavi Kuş’u aradan geçen 10 yılın ardından ikinci kez okudum. 🚙
İlk okuyuşumun hikayesi eskilere dayanıyor. Yanlış hatırlamıyorsam, okuduğumuz kitaplardan sınav olmaya yeni yeni başladığımız dönemde ilk 100’ümü bu kitapla almıştım. Kitabı gördükçe aklımda beliren ilk şey aldığım not oluyor nedense. Beynim kitabı bu şekilde kodlamış olmalı. :) 

    Kapağı kadar anlatımı da tatlı olan hikaye kitabını tekrar okumamın nedeni nostalji yapma isteğimdi. Geride bıraktığım yıllardan, yaşanmışlıklardan sonra neler hissedeceğimi merak ederek başladım okumaya. Kapağını inceleyip sayfaları çevirmeye başladığım andan itibaren tatlı bir hüzün kapladı içimi. İlerledikçe gözümde ilk okuduğum dönem canlandı. Sanki o zamana geri dönüp şimdiki halimle kendimi izlemiş gibi... farklı, ama bir o kadar da güzel bir hissiyattı. Bu anlamda iyi ki okumuşum yeniden. 

       Mustafa KUTLU, Mavi Kuş’un hikayesini anlatırken çok samimi bir dil kullanmış. Betimlemeleri o kadar güzel ki, okuduklarımı o ortamda olup bizzat görmek hatta yaşayarak hikayenin bir parçası olmak istedim. :) Deli Kenan’ın ikram ettiği salatalıklardan yemek fena olmazdı hani. Bu arada, Mavi Kuş kasaba halkının, tren istasyonuna ulaşmasını sağlayan tek minibüsü. 🚎 O yüzden pek kıymetli. 

    Biraz garip bir şekilde sonlanmış olsa da (ilk okuduğumda da aynı eksikliği hissetmiştim) okunabilir bir eser bence. 

      Kitaptan minik bi alıntı: 
“Bizim sevmediğimiz kimse yoktur. Belki gönlümüze biraz serin gelenler vardır.”

4 Nisan 2016 Pazartesi

Güzellik, güzellik algısı... Nedir? Ne değildir?

     
       Farkettiniz mi bilmiyorum, ama kadınlar erkeklerden daha çok süzüyor hemcinsini; ama ezercesine, düşman gibi.. Süzmekle kalmıyor üstelik, ilk fırsatta rencide ediyor. Dalga geçiyor, dedikodusunu yapıyor falan.

       İnsanları sadece gördüklerinize göre değerlendiriyorsanız, yapmayın. Kimin nasıl bir hayat yaşadığını bilmeden yaptığınız yorumlar, başkalarının ruhunda sancılı yaralar bırakabilir. Vereceğiniz zararın büyüklüğünü görmezden gelmeyin. Hem sergilediğiniz her incitici davranış kendi yüreğinizi kirletir. Yüreğinizi temiz tutun ki güneş doğsun ömrünüze.

       Ve,
       Bir insanı sevecekseniz, ona değer verecekseniz, onu eş-dost-arkadaş sıfatıyla hayatınıza alacaksanız nedeni yüreğinin güzelliği olsun. Siz de sizi siz olduğunuz için hayatına davet edenlerin yanında olun. Çünkü siz, gözle göründüğünüzden çok daha fazlasısınız.

       Hadi gelin, Emma Watson'ın güzellik kavramının içini nasıl doldurduğuna bakalım:
"Güzellik uzun saçlar, incecik bacaklar, yanık bir ten ya da kusursuz dişler demek değil. Güzellik ağlamış ama şimdi gülen bir yüz. Güzellik; küçükken düştüğünüzde dizinizde kalan yara izi, aşk uyumanıza izin vermediğinde gözlerinizin etrafında oluşan halkalar. Güzellik sabah alarm çaldığında yüzünüzün girdiği şekil, duşa girdiğinizde akan makyajınız, bir şaka yapıldığında anlayan tek kişi olarak attığınız kahkaha. Güzellik onunla göz göze gelmek ve anlamayı bırakmak, tüm paranoyalarınız yüzünden ağlamak, güzellik zamanın bıraktığı iz demek. Güzellik içimizde hissettiklerimiz, dışımıza vurduklarımız aynı zamanda. Güzellik hayatın bizde bıraktığı izler. Tüm o tekmeler, okşamalar, anıların bizde bıraktıkları. Güzellik kendinizin yaşamaya izin vermesi demek.